Son zamanlarda yemek konusunda aklıma gelen bu soru, şimdilerde her konu hakkında aklıma takılıyor. Midemin alacağı yemek belliyken, fazla yemeğin beni rahatsız ettiğini biliyorken, üstelik fazla kilolarımdan şikayetçiyken neden hala fazla yemek yemek istiyorum. Her şeyin bilincinde olmama rağmen, yemek porsiyonlanırken 1 kaşık fazla olsun istiyorum. Yemek yerken doyduysam bile tabağımda yemek kalmasın istiyorum. Şimdi fazla yiyeyim akşama veya yarın bir daha yemem diyerek kendimi kandırıyorum. Eve aldığım abur cuburlar bittiğinde daha da eve almayacağım diyorum ama bunlar ertesi gün unutuluyor.
Yukarıda bahsedilen durumun acaba Türk-Müslüman aile yapısıyla alakası olabilir mi bunu düşünüyorum. Kendimden örnek vermek gerekirse 7 kişilik bir ailede büyüdüm. Birbirimize yakın 5 kardeş olunca hem yemek konusunda hem de abur cubur konusunda temkinli olmak gerekiyordu. Annemin deyişiyle “ağzını öyle açarsan yemeğini yerler” lafı her seferinde gerçek oluyordu. Birisi yemeğini ertesi güne saklamak istediğinde gece 12 kuralı vardı. Gece 12’yi geçtikten sonra o yemek ortak mal demektir ve ilk bulan yiyebilir. Bu kültür de beraberinde bunu şunu getiriyor; yemeğini ya o gün yersin ya da gece birisi yer. Bu yasak bile gece 12’de kalkıp o yemeği yemek için cazip geliyor.
5 kardeşli bir evde büyüdüğümüz zaman yenen ve alınan abur cuburlar bile hep en büyük boy olmak zorunda. Çünkü ev içinde paylaşıma açtığımız zaman çoğu kısmı paylaşıma gidiyor. Bu sebeple yiyeceğimiz her şeyde porsiyon büyüyor. Özellikle paylaşıma açılan kısımdaki yiyecek paylaşılmazsa tüm abur cuburu siz yemek zorunda kalıyorsunuz. Gece 12 kuralında yok edilmemesi için anında bitirmeniz gerekiyor. Bu duruma alışınca porsiyonlarımız büyüyor. Porsiyon küçültmek için bir adım attığımızda ise Müslüman kültürümüz öne çıkıyor ve sünnetleme olayı devreye giriyor. “Çöpe gitmesin, günah“, “onu Afrika’da bulamayan insanlar var” cümleleriyle vicdan azabı çekmemek için ne varsa yiyoruz.
“Ekmekler yiyin, karnınız doysun“, “Bunu yiyin akşama yemek yok“; bizim evde sıklıkla yankılanan cümleler. Eminimki orta ve dar gelirli ailelerde genellikle bu cümleler işitilir. Ya yemek az olur, ya annelerin yorgunluğundan akşama yemek yapılamaz ya da farklı sebepler. Bu sebepler aslında bizi ekmeğe yöneltiyor. Bunun yanı sıra sünnetleme kültürüyle de tabağı ekmekle iyice sıyırıyoruz. Tabağı en temiz olana aferin deniliyor ve büyük bir gururla “Bu tabağın yıkanmasına gerek yok” diyoruz. Ekonomik yapıdan ve Türk yemek kültüründen dolayı karbonhidrat ağırlıklı besleniyoruz. Hattan bazen çevremden ekmek olmadan doymam diyenleri görüyoruz. Neredeyse tüm yemeklerin dürüm çeşidi bulunuyor.
Tabii bunun yegane sebebinin karbonhidrat ağırlıklı beslenme olduğunu artık düşünmüyorum. Çünkü İtalya’ya gittiğimizde yine çevreden en kilolu olan kişi sanırım bendim. Çok kilolu olmamama rağmen kendimi orada kilolu hissetmiştim. En ünlü yemekleri ve geleneksel tüm yemekleri neredeyse hamur işi olmasına rağmen insanlar çok fitti. Her gün pizza, makarna, kruvasan, tiramisu, sandviç ve şekerli yiyeceklerden yemelerine rağmen o kadar fit olmalarına çok şaşırmıştık. Besinlerin dengesinden mi yoksa kalitesinden mi bilemem ama orada yediğim yemekler de beni hiç rahatsız etmiyordu. Bu fitliğin diğer bir sebebi de çok yürümeleri olabilir. Çünkü şehir merkezlerinde neredeyse hiç araba yok ve herkes yürüyor. İstanbul’da markete bile arabayla gittiğimiz düşünülürse bu da bir sebep olabilir.
Geçmişten gelen kültürün hala bende devam etmesi ve açgözlülük ile beraber kilo problemim devam ediyor. Aslında bunu sadece kilo üzerinden düşünmemek lazım, açgözlülüğüm devam ediyor diyebiliriz. 1 yıldır evliyim, beslenmeme dikkat ediyorum, gece 12 kuralı yok ama yediğim her şeyi bitirmem lazımmış gibi hissediyorum. Tabağımı hala sünnetlemem lazımmış gibi hissediyorum.
Bir yanıt yazın